2019 Aralık ayından itibaren Çin’den tüm dünyaya yayılan Korona virüs temelli COVID-19 virüsü ilk kez görülmesinden bu yana hızla yayılarak, küresel bir tehdit haline gelmiş ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak nitelendirilerek ilan edilmiştir. Dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de COVID-19 nedeni ile vaka ve ölümler artmakta ve söz konusu salgın hastalık hayatın her alanını olumsuz yönde etkilenmektedir.
COVID-19 salgının dünya çapındaki etkisi küresel krize neden olabilecek şekilde olup ve çeşitli alanlarda yarattığı olumsuz etkileri göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. COVID-19 temelli salgın hastalığın sağlığımızı etkilemesinin yanı sıra ülke ekonomisine ve hukuki düzenlemelere etkisi oldukça büyük olmakla birlikte beraberinde ifa güçsüzlüğünü de getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiş olması sebebiyle, birçok ülke ithalat/ihracat yapamamakta, şirketler ticari anlaşmaların gereğini yerine getirememekte ve bu nedenle hukukumuzda da düzenlemesi bulunan mücbir sebep kavramı ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle COVID-19 salgınının mücbir sebep hali olarak kabulünün mümkün olup olmadığı hususu önem arz etmektedir.
Mücbir sebep kavramı, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, tarafların en az birisi bakımından, sözleşmenin başlangıcında mevcut olmayan ve sözleşmenin akdedilmesinden sonra ortaya çıkan, önceden öngörülemeyen, tarafların kontrolü dışında meydana gelen, ifa güçlüğü oluşturan ve bu sebeple de taraflara sözleşmeyi feshetme, kısmen veya tamamen ifadan kaçınma, askıya alma veya ifa için ek süre talebi öne sürme gibi çeşitli haklar tanıyan sebep olarak tanımlanabilir.
Tanımdan yola çıkarak COVID-19 virüsünün yarattığı salgın hastalık halinin mücbir sebep olarak kabul edilmesi mümkündür. Zira Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi olarak tespit etmiş olması uluslararası alanda da mücbir sebep benimsemesi için güçlü bir dayanak oluşturmaktadır. Ancak sadece COVID-19 salgının mücbir sebep için yeterli olmayacağı yönündeki görüşler daha baskındır. Zira mücbir sebebin dayandığı olgu ve bu olgudan ne derece etkilenildiği, ifa güçsüzlüğünün dayandığı nedenin mücbir sebep olup olmadığı, hukuk sisteminin ve taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin salgın hastalık halini mücbir sebep olarak benimseyip benimsediği durumları önem arz etmektedir.
Bu doğrultuda, mücbir sebep iddiasında bulunan taraf bakımından, COVID-19 salgını ile olay arasında sözleşmeden doğan borcunu yerine getirmeyi imkansız kılan bir nedensellik bağının bulunması gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki mücbir sebep hallerinde açıkça pandemi haline yer verilmemesine karşın COVID-19 salgınının dünya genelinde hızla yayılarak küresel ticaret üzerindeki olumsuz etkisini artırmasıyla birlikte salgın hastalıkların da ticari ilişkilere yön veren sözleşmelerde mücbir sebep hükümleri kapsamına alınması dünya çapında gündeme gelmektedir.
Dünya çapında yoğun etkisini gösteren COVID-19 salgınının belirli bir sözleşme nezdinde mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin inceleme yaparken, öncelikle sözleşmeye uygulanacak hukukun tespiti gerekmektedir. Tespitten sonra, sözleşmenin incelenmesi ve sözleşmede mücbir sebep halinin bulunup bulunmadığı ve pandemi haliyle ilişkilendirilebilecek düzenlemelerin tespit edilmesi gerekmektedir. Kaldı ki sözleşmelerin ifa yeri, ifa zamanı, tarafların edim gücü, yabancılık unsurları, sözleşme konusunun da mücbir sebep halinin saptanmasında önem arz ettiği unutulmamalıdır.
Bu şekilde COVID-19 salgını ve bu salgının sözleşmelere etkisi bakımından her somut olay özelinde sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilememesi, ifa güçlüğü veya ifada gecikme gibi durumların mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği sözleşmelere uygulanacak hukuk ve özellikle meydana gelen durumun taraflar üzerinde yarattığı etkileri gibi unsurlar ele alınarak ayrı ayrı değerlendirmede bulunulması gerekmektedir.